Paylaş
Yıldönümü dolayısıyla yapılan hafıza tazelemesinde, halkın üzerine ateş açan darbeci askerleri, ülkenin parlamentosunu F-16 savaş uçaklarıyla bombalamaya cüret edebilen bir zihniyeti bütün pervasızlığıyla yeniden karşımızda görüyoruz.
Toplam 251 insanımızın 15 Temmuz’da darbecilerin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiş olması, kendi vatandaşlarına gözünü kırpmadan kurşun sıkabilen bu örgütün acımasızlığını, yapabileceği kötülüğün sınırsızlığını göstermesi bakımından yeteri kadar açıklayıcıdır.
*
Tabii bu yıldönümleri, aynı zamanda o gece kendilerini bu olayların içinde bulan yetkililerin, vatandaşların tanıklıkları üzerinden yaptıkları açıklamalarla 15 Temmuz hakkında yeni ayrıntıların ortaya çıkmasına, olayları değerlendirmemize yardımcı olabilecek yeni pencerelerin açılmasına da yardımcı oluyor.
Bu yılki muhtelif beyanlar arasında dikkat çekenlerden biri, o dönemde orgeneral rütbesiyle Genelkurmay İkinci Başkanı olan ve makamında kelepçelenip gözleri bağlı bir şekilde itilip kakılarak Akıncı Üssü’ne götürülüp orada alıkonan Yaşar Güler’in bugün Milli Savunma Bakanı sıfatıyla verdiği bir mülakattı.
Yaşar Güler’in Sabah’tan Okan Müderrisoğlu’na mülakatında geceyle ilgili ayrıntıların yanı sıra, FETÖ’nün düzenlediği kumpaslar üzerinden TSK’da yol açtığı tahribatla ilgili tespitleri de çarpıcıydı.
“Çok kıymetli, özel yetişmiş personelimizi kaybettik ve bunun acısını daha sonra çok çektik. Onları kaybettiğimiz için FETÖ’cü alçak ve hainler yönetimde de kendilerine alan açarak şans bulmaya başladılar. Hepsi yüzde yüz FETÖ operasyonuydu” diye konuştu Güler.
*
Bu tespitlerin bir Milli Savunma Bakanı tarafından bu açıklıkla yapılmış olması kuşkusuz kayda değerdir. Güler, ayrıca “Onlar için problem bendim. Bunların asıl yüzünü, her şeyi bilen tek bir adam var. O da benim” diye konuşuyor.
Açıklamaların önemi, Balyoz ve Ergenekon gibi kumpas davalarının neden olduğu tasfiyelerin kurumda verdiği zarar bağlamında, TSK’da FETÖ’cü kadroların önünü açmış olmasının vurgulanmasıdır. 15 Temmuz’un bu kadrolarca yapıldığı dikkate alındığında, bir bakıma kumpas davalarıyla darbe girişimi de doğrudan ilişkilendirilmiş olmaktadır.
*
Keza, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın da önceki akşam Habertürk’te gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un karşısına çıkarak, 15 Temmuz gecesiyle ilgili olarak uzun bir zamandır tartışılan bazı sorulara yanıt verme ihtiyacını duyması da dikkat çekiciydi.
Bugünün Kayseri AK Parti Milletvekili Akar’ın açıklamalarının içeriği ayrı bir değerlendirmenin konusudur.
Her şeye rağmen kamuoyunda tartışılan konuların, dile getirilen bazı soruların bir etki yaratarak dönemin kilit bir yöneticisini topluma izahat vermeye yöneltmiş olması önemlidir.
Açık bir toplumda, demokratik bir ortamda olması gereken de budur. Bütün bu sorulara yanıt aranması doğal görülmelidir.
*
Ancak bütün bu tartışmalar, tekrarlanan sorular 15 Temmuz’la ilgili karşımızda bütün çıplaklığıyla duran temel gerçeği görmemizi engellememelidir. Bu gerçeği gölgelememelidir. O da, 15 Temmuz’un doğrudan FETÖ tarafından tasarlanmış, icra edilmiş, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türk demokrasisine kasteden bir kalkışma olduğudur.
O gece Fetullah Gülen’in maiyetindeki bir grup sivil imamın Akıncı Üssü’nde bulunması bu durumun en çarpıcı kanıtıdır. Gülen’in ABD’de Pensilvanya’da kaldığı evde kendisinin huzurunda otururken gösteren fotoğraflarından tanıdığımız Adil Öksüz bunlardan biridir. Öksüz’ün o gece Akıncı Üssü’nde bulunması, darbe girişimini Atlantik’in ötesindeki Gülen’e bağlayan ana çizgidir.
Yalnızca o gün yürütülen darbe faaliyetiyle ilgili olarak Türkiye genelinde 289 davanın açılmış olması gerçeği de kalkışmanın ülke çapındaki boyutlarını, yaygınlığını göstermesi bakımından yeteri kadar fikir vericidir. Bu davaların hepsi birinci derece mahkemelerde sonuçlanmış, önemli bir bölümü Yargıtay aşamasından da geçmiştir.
Bütün bu davalarda çok sayıda mahkûmiyetin yanı sıra azımsanmayacak sayıda beraat kararlarının çıkmış olması yargılama sürecinde bazı hataların düzeltildiğini gösteriyor. Yargısal süreç temyiz aşamasında devam ettiği için ortaya çıkmış başka mağduriyetlerin de önümüzdeki düzeltilmesini ümit edebiliriz.
*
15 Temmuz’la ilgili tartışmalardaki en sıkıntılı konulardan biri, bu hadisenin ister istemez iktidar ile muhalefet arasındaki çekişmenin yüksek basınç alanına girmesidir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz üzerinden kuvvetli vurgularla ortaya koyduğu siyasi anlatı, karşılığında kendisine muhalefet eden çevreleri de bu hadiseyle ilgili daha mesafeli, sorgulayıcı bir çizgiye yöneltmiştir. Hatta iş CHP çevrelerinde “kontrollü darbe” gibi söylemlere kadar varabilmiştir.
Tabii AK Parti ile Gülen Cemaati arasında köprüler atılmadan önce geçmişte yürümüş olan yakın ilişkilerin sıkça hatırlatılması da bu yine bu tartışmalarda sıkça gündeme gelebiliyor.
Meselenin bir başka yönü de şuradadır. 15 Temmuz’un ardından FETÖ ile mücadele için TBMM’de istenen olağanüstü hal yetkilerinin daha sonra FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kimi muhalif çevrelerin, örneğin akademisyenlerin, kamu görevlilerinin kamudan ihracı için kullanılmış olması, 15 Temmuz ve FETÖ ile mücadele gereği üzerinde oluşabilecek bir mutabakatı olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu şekilde üniversitedeki görevine son verilen bir akademisyen olan Prof. İlhan Uzgel, bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in uluslararası ilişkilerden sorumlu yardımcısı olarak görev yapmaktadır.
*
Türkiye’nin ihtiyacı olan, 15 Temmuz’la ilgili olarak herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir çerçevenin ortaya konması gereğidir.
Bu yönüyle bakıldığında, önceki gün Meclis’te düzenlenen muhtelif anma törenlerinde TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 15 Temmuz’un TBMM Başkanı İsmail Kahraman ve siyasi parti temsilcilerinin bir araya gelip verdikleri fotoğraf sevindirici bir görüntüdür.
O gece TBMM bombalanırken, Özel, kürsüden konuşan isimlerden biriydi. TBMM Başkanı koltuğunda da Kahraman oturuyordu.
Önceki gün parlamentodaki tablodan yayılan beraberlik ve dayanışma görüntüsünün daha da kuvvetlenmesi gerekiyor. Bu fotoğraf, aslında TBMM’nin 15 Temmuz’la ilgili daha yapacağı başka görevler olduğunu da anlatıyor bize.
Ne yazık ki 15 Temmuz’dan sonra kurulan TBMM Araştırma Komisyonu, çalışmalarını kısa zamanda bitirip, kamuoyunun beklentilerine tam anlamıyla bir karşılık verememiştir. Komisyon çalışmaları sonunda hazırlanan ve resmen geçerlik taşıyıp taşımadığı tartışma konusu olan rapor TBMM’nin web sitesine bile konmuş değildir.
Bu açıdan, önümüzdeki yıllarda siyasi konjonktür izin verdiği takdirde, TBMM’de 15 Temmuz ile ilgili yeni bir komisyonun kurulması hem tartışılan soruların yanıtlanması hem de altını çizdiğimiz mutabakatın şekillenmesi bakımından yararlı olacaktır.
Paylaş